Günlük ‘ADİL DÜZEN’ okumaları notlarımdan
“Vardık mı ‘medİne-İ fazıla’ya?” başlıklı yazısında bu soruyu soruyor Yusuf Ziya Cömert ve yazmaya şöyle başlıyor: “Biz kaç kişiydik ki? Neredeyse hiç yoktuk.”
27 Ocak 2023 Cuma günü sordu bu soruları? Ben de bugün, özellikle Erbakan Hoca ve diğer hocalarımızın (önce Prof. Dr. Arif Ersoy, sonra Süleyman Karagülle’nin) vefatlarından sonra, Adil Düzen çalışmaları açısından soru-yorum: Bugün Adil Düzen çalışanı kaç kişiyiz?
Cömert, 1960’lı yılların sonundan başlıyor, 1970’li yılların başlarındaki dönemi anlatıyor ve diyor ki: “Siyasi bir talebimiz yok. Devlet tepemize binmesin yeter. Sonra siyaset öğrendik güya. Selamet Partisi (MSP) kuruldu. Yine de kalabalık sayılmayız.” Aynen öyle.
Bizzat içinde olduğum ve bizzat yaşadığım dönem olduğu için çok iyi biliyorum; Millî Selamet Partisi’nin İzmir gençlik başkanı ve gençlik kolları genel idare kurulu üyesiyim…
Yusuf Ziya Cömert o zamanki İstanbul’u anlatıyor…
O zamanlar İstanbul ve Üsküdar öyleyse, acep İzmir ve Ege nicedir?
İşte o zamanki İzmir ve Ege Bölgesi’nde ilim ve amel, siyaset ve uygulama yapıyoruz!
Devam edelim… “Köyden kente göç ettik (biz de Kosova yani Balkanlar’dan İzmir’e yani Türkiye’ye 1957 yılında hicret etmiştik... RNE), devlet cami yapmıyordu, camilerimizi kendimiz yaptık, devlet Kur’an Kursu yapmıyordu, kurslarımızı kendimiz yaptık, yavaş yavaş varoşlarda biriktik, nüfuslarımız arttı sonunda çevreden gelip merkeze hâkim olduk.”
Gidişatın ve gelişmenin özü özetlenmiş… “Vitrinlerde görünmeyen, arka planda, siyasal örgütle ya da birbirleriyle kuvvetli bir bağları olmaksızın, akıllarının erdiği kadarıyla etraflarına hakkı, adaleti, fazileti anlatan gönüllü bir çekirdeğin bu siyasal dönüşümde etkili olduğu söylenebilir mi? Seni iyi bir şeye çağırıyor ve dini kıssalarda anlatılan peygamberler gibi senden hiçbir şey istemiyor. Ne para ne makam ne mevki ne mal ne mülk. Temiz, ahlaklı, erdemli insanlar. ‘Emin’ insanlar, ‘emanet’e riayet eden insanlar. Yetimin hakkını gözeten insanlar. Zaman ve mekân gözetmeksizin, meccanen, kendisini İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’i, Sünnet’i tebliğe adayan, anlatmaya ehil olsun olmasın iyi şeyler anlatan insanlar.”
Adil Düzen Çalışanları olarak;
-“ADİL DÜZEN” açısından sonuç ne oldu?
-Günümüzde bu konuda neredeyiz, bizi asıl orası ilgilendiriyor…
“Bir taraftan da yavaş yavaş siyasete entegre olan siyasete entegre olunca ‘adİl düzen’ istemeye başlayan insanlar.
Tek sebebe bağlamamıza gerek yok. Müteaddit etkenler olabilir; sosyal hareketlilikler, köyden kente göç, varoşlar…
Ama bu isimsiz gönüllülerin de cemiyetin şimdilerde ‘muhafazakâr’ tabir edilen siyasete meyletmesinde etkileri olmuştur diye düşünüyorum.”
Ve “ADİL DÜZEN” açısından sıra asıl sorulması gereken sorular geliyor…
Hem soruları okuyalım hem de aynı anda derin derin düşünelim…
“Peki, günümüzde nerede o ‘adİl düzen’ isteyen insanlar?
Vaz mı geçtiler?
Artık ‘adİil düzen’ istemiyorlar mı?
Hayal ettikleri ‘medİne-İ fazıla’ya ulaştılar mı?
Bu muydu varmak istedikleri menzil?
Eskiden yolsuzluğa karşı hassastılar. Hz. Ömer’in devletin işini görürken devletin, kendi işini görürken kendisinin mumunu yaktığını heyecanla anlatırlardı.
Varoşlarda, okullarda, kahvelerde ev sohbetlerinde dinleyen herkes hayran oluyordu anlattıklarına. Şimdi niye anlatmıyorlar?
Cemiyeti sessizce ve bin türlü fedakârlıkla dönüştürürken kendileri de eskiden olmadıkları bir şeye mi dönüştüler?
Aynaya baktıkları zaman kendilerini tanıyabiliyorlar mı? Bu dönüşümün muhasebesini yapmak ve ne idik ne olduk diye sorgulamak akıllarına geliyor mu?”