“İza zülzileti’l-erdu zilzaleha” (Zelzele Suresi)-13
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Nedenini okuyunca anlayacağınız farklı bir girizgâh yaparak başlayalım…
“Felaketler bilimsizliğin ve eğitimsizliğin ister ilahi ister dünyevi bir dışavurumudur. Koronavirüsten ve depremden eğitimsiz kalan bir neslin ruhsal sorunlarının toplumsal yansıması eninde sonunda peşimizi bırakmayacaktır. Eğitim gerek şartsa eğer, bilim olmazsa olmaz yeter şarttır. Türk Milleti acı bir tecrübeyle öğrendi ki bilimsizlik felaket doğururmuş. Bilim adamları Hakk'a ve halka hizmet etmek açısından hakikati haykırmadıkça halk felaha kavuşamayacaktır.”
Psikolog Hüseyin Kaçın bunları demiş, bu uyarıları yapmış…
Ve şöyle devam edelim…
-“SOSYAL TUFAN var SOSYAL TUFAN!” diyerek yıllardır haykırıyorsanız…
-“SOSYAL TUFAN” hayatımızın dört alanını da kaplamıştır diyorsanız…
-“SOSYAL TUFAN” dinî-ilmî-iktisadî-idarî/siyasî alanlarda var…
-“SOSYAL TUFAN” bütün sorunların sebebi ve anasıdır…
Evet, yıllardan beri bu uyarıları yapanlardansanız…
Emrullah Bayrak’ın ‘Bilerek, isteyerek kendi ellerimizle hazırladığımız TUFAN’ başlıklı yazısı elbette dikkatinizi çeker ve bu “tufan” yazısını paylaşmak istersiniz…
O’nun “TUFAN”, bizim SOSYAL TUFAN” dediğimizi okuyalım…
“İster asrın felaketi deyin. İsterseniz yüzyılın. İster alanı geniş deyin. İsterseniz çapı. Tarihte bir ilk de diyebilirsiniz. Ne fark eder ki.
Elimizde kalan şimdilik 40 bini bulan can kaybı. Bu kayıpların nerede duracağını bilen dahi yoktur. Yaralıları saymıyorum bile. Siz tüm bunlara bir de deprem sonrası oluşan hiç bitmeyecek gönül yaralarını ekleyin.
Her yer yangın yeri. Gözyaşı, feryat. Ortada koca bir başka gerçek daha var. Mesele depremin boyutu değil. Biz bu depreme bilerek, isteyerek hazırlıksız yakalandık.
Ne zaman?
Koca bir yıkıma yol açan Marmara Depremi sonrası.
Onca geçen zamana inat.
Bu bİr afat değİl tufan
‘Kader’ diyerek geçiştireceğimiz bir tufan da değil. Bilerek, isteyerek kendi ellerimizle hazırladığımız, kazdığımız bir tufan.
Kendimizi kandırmayalım lütfen. Öldürenin deprem değil binalar olduğunu bir kez daha derin acıyla öğrenmiş olduk. Şimdi gece-gündüz sorumlu avına çıkmışız. Hatta 83 kişi tutuklanmış. Bu rakamın da yükseleceği kesin.
Peki kayıplarımızı geri getirecek mi?
Maalesef hayır. Kimse suçu bir başkasına atıp durmasın.
Bu tufanın sorumlusu aslında hepİmİzİZ
Devletiyle, iktidarıyla, halkıyla, medyasıyla...
Deprem ülkesiydik ama deprem gerçeğini, hep küçük-büyük sarsıntılar sonrası 3-5 gün konuşup kapattık.
Bu ülkede binaların yüzde kaçının depreme dayanıklı yapılar olduğunu dahi bilmiyoruz.
O zaman söyler misiniz Allah aşkına siz nasıl depreme hazırlanmışsınız?
Şimdilerde yine “unutmayacağız” nakaratları tekrarlanıyor.
Bunu da unuturuz inanın. Marmara Depremi’ni unutan, bunu neden unutmasın ki. Geldiğimiz noktada bir daha başka facialar yaşanmaması için herkesin tepeden tırnağa günahıyla sevabıyla iç muhasebe yapması şarttır. Vakit kaybetmeden depremlere hazırlık yapmalıyız. Unutmayın, bir şeyi düzeltmek için önce yapılan hatayı kabul etmek gerekir. Bildiğinizi okursanız varacağınız yer başka facialar olacaktır.” (Not: Vurgular bana aittir. RNE)