Başlığı aşan durumla karşı karşıyayız; biliyorsunuz, şefkatte sabırlı dünyamız, yumuşak ışıklı Ay’ımız da “kadın” kısmından. Dahası var, ‘karanlık madde’ bile dişil özellikli. Yani evrenimizdeki bütün cevherler , kaynaklar dişil işlevli. Onlardan “sadır” olan erillikler, koşul ve ihtiyaçlara göre kendi dizgesinde başkalaşımla sağlanıyor.
Bilindiği gibi insan hücresinde 23 çift kromozom var. Bütün kromozomlar organizmanın temel kalıtım yazılımı (genomlarla) yüklü. Kromozomların 22 çifti X,X eşeysiz kod listesini; sonuncu 23 cüsü X,Y eşeyli kodu oluşturuyor. X dişil, Y ise eril işlevi temsil ediyor. Kararlı hale gelen bu oluşum, türleri oluşturup milyonlarca yıl devam ettiriyor. (1)
Canlılardaki bu “serüven”, mikro biyolog, nöro biyologlara göre 166 milyon yıl önce başlamış. Şimdilerde oluşumun istisnası olan Y giderek küçülürken ve X ‘e göre içinde taşıdığı gen miktarı kısıtlı olması sebebiyle bilim insanlarını merak salmış:
-‘Acaba uzun gelecekte erillik tükenecek mi; insan soyu bitecek mi?’ diye.
Eril işlevin ortadan kalkma kaygısı araştırmacıları olasılıklar açısından ikiye ayırmış; biri, Y (eril) işlevin biteceğini, X ‘e “rücu” edeceğini; diğeri, J.F.Hughes başkanlığındaki bilim grubu “tükenme” bulgularının aksi kanıtlarını bulmuş. Yani ‘Y kromozomu yoluna devam edecek,’ demişler.
Bunları aktarmamın sebebi, çağımızda etkisi giderek artan dişil işlevin görülmeyen zeminini işaret etmek içindi.

*
Merak edenler bilir; İlki 28.Şubat. 1909 yılında New Yorkt’ta ‘Kadın Günü’ düzenlenmiş; bir yıl sonra, ‘Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’ ile her yıl ‘Kadınlar Günü” düzenlenmesi kararlaştırılmış.
Devamında, 1917 yılında, Sovyet Rusya’da sosyalist devrimi inşaya katılan kadınlar, siyasi oy hakkı kazanmış; her yılın 8 martı ‘ulusal bayram’ ilan edilmişti. Derken, 1967 yılında, ‘Dünya Feminist Hareketi’, kutlamaları sahiplenerek batı ülkelerinde “günün” etkisini artmasını sağlamış. Sonunda, 1975 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlanıp; giderek üye ülkeler kutlamaları “yerli” değerlere uyumlu olarak kayda alınmış.
İşin özünde insanlığın tarihsel iktidar savaşlarında, kadının eksik olmayan etkisine karşın, adaletsizliğin kesif olduğu ortamlarda oluşan karartmanın çözülmemesi var. Çünkü insanın diğer insanlarla savaşırken, ortaya çıkan ‘asalet’in yanında, yaşanılan acı ve zulmün kalıtları silinmiyor. Bu da adaletsizliğin insanlığa “sağdan yanaşma” olanaklarını ele geçirmesi demektir. (2) Sosyalist mücadelede kadının katkısı önlenemez şekilde öne çıkma temayülü gösterse de ilerlemiyor; yönetimlerin görünen yüzlerinde eril suretler hakimiyeti devam ediyor. Eşzamanlı olarak, “kendine demokratik” ülkelerdeki karartmalar ise seyrelme eğiliminde.
