2023; Erbakan’ı anmak, anlamak, uygulamak-7
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
“Erbakan’ı anmak-anlamak-anlatmak ve uygulamak...” amaçlı yazılara devam...
“28 Şubat müdahalesi meselesini” ve “Erbakan Hocamızı anlayalım, anlatalım, analım ve uygulama yapalım” konusunu farklı boyutlarıyla yazmaya devam ediyoruz…
Hem meselenin hem de konunun önemine binaen, Yusuf Kaplan’ın “28 Şubat ihaneti” başlıklı ve 03.03.2023 tarihli yazısındaki ilgili bölümlerle devam ediyoruz…
***
“Küresel sistem İslâm’la savaşırken, Türkiye’deki sivil ve askerî oligarşi, irtica’yı Türkiye’nin bir numaralı güvenlik tehdidi olarak konumlandırmaktan çekinmedi.
Böylelikle küresel sistemin kölesi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Oysa benimsenen proje, bu topraklara, bu toprakların çocuklarına ihanetti: Bu toplumun tarih yapmasını mümkün kılan ruh köklerini kurutmak amacıyla imam-hatipler kapatıldı, Kur’ân Kursları kapatıldı, başörtülü kızlara üniversitenin kapıları kapatıldı.
Bunu, sömürgeciler bile yapamazdı!
Oysa imparatorluk bakiyesi ve nüfusun % 98’inin resmen Müslüman olduğu bir ülkede, toplumun ortak kimliği, Müslüman kimliği pekiştirilmeliydi; tam tersine İslâmî kimlik aşağılandı, toplumu mankurtlaştıracak adımlar atıldı her alanda.
Toplumun İslâmî köklerini kurutmak, bu topluma yapılabilecek en büyük ihanetti. Bunun faturasını bu toplum daha sonra çok ağır ödeyecekti.
TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASI İHANETİ!
İşte ikinci büyük ihanet tam bu noktada devreye girdi: Toplumun İslâmî kimliğini aşağılayarak, laik kimliği her alanda dayatmaya kalkışmak, etnik kimliklerin kaşınmasıyla ve etnik kimliklerin İslâmî kimliğin önüne geçmesiyle sonuçlandı. Bu, Türkiye’nin parçalanmasının tohumlarını eken büyük bir ihanetin başlangıç noktasıydı.
Oysa yapılması gereken şey, tam tersine, İslâmî duyarlıkları, kimliği, söylemleri pekiştirmekti: Bunun için de gerekli tarihî malzemeyi seferber etmek gerekiyordu. Meselâ, Türklerle Kürt’lerle ne zaman ki, omuz omuza vermişler, işte o zaman hem emperyalistlerin oyunlarını püskürtmüşler hem de müşterek bir medeniyet dünyasını birlikte inşa etmişler. Kardeşliklerini tarihe nakşetmişler.
İslâmî kimliğin ve duyarlıkların bastırılması, laik kimliğin ve duyarlıkların dayatılması, kaçınılmaz olarak etnik kimliklerin, İslâmî kimliğin önüne geçmesine, bu da, Türkiye’nin parçalanma sürecinin tohumlarının ekilmesine yol açtı.
Özetle: Bu ülke, böyle bir ihanet görmedi.
Hem irtica diyerek İslâmî kimlik, duyarlıklar bastırıldı; bu topraklardan İslâm’ın izini silecek her tür ihanet güvenlik meselesi olarak konumlandırıldı; hem de etnik kimlikler kaşınarak ülke bölünmenin eşiğine fırlatıldı!
İşte 28 Şubat’ın iki büyük ihaneti!
Eğer bu iki büyük ihanet bütün yönleriyle derinleşmesene sorgulanmazsa, bu ülke, bu tür ihanetlerden hiçbir zaman kurtulamaz.”
***
Yusuf Kaplan daha sonra konu ile ilgili olarak iki yazı daha yazdı, onların da okunmasını tavsiye ediyorum ve yazarın bu yazılarından birinde yazdıkları ile bitiriyorum: “Dünkü yazımı tamamlayacak teorik olarak zihin açıcı olacağını umduğum bir yazımla başbaşa bırakıyorum. / En az iki asırdır, vaziyeti idare etmekle meşgulüz, idare’ye vaziyet etmekten uzağız. Hem de çok uzağız. Gün’ü kurtarmak için çırpınıp duruyoruz yalnızca. Bilmiyoruz ki, biz gün’ü kurtarmak için çırpınıp durdukça, geleceği kaybediyoruz, batıyoruz, yok olmanın eşiğine sürükleniyoruz… / Çok mu “sert” oldu bu giriş yazıya?”
Erbakan Hocamızı sadece anmak yetmez, anlamak ve UYGULAMAK gerek…